İktidar partisi ve iktidar ortakları, geçtiğimiz haftalarda verdikleri demeçlerde açıkça Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasasını değiştirme konusunda mutabık olduklarını beyan etmiş, hatta tabanı ‘sivil anayasa’ söylemine karşı olan ana muhalefet partisi lideri Özgür Özel bile benzer formatlarda talihsiz açıklamalarda bulunmuştu.
Elbette açıklamaların talihsizliği sayın Özel'in, sayın Bahçeli'nin yahut diğer iktidar ortaklarının nazarında değil, doğrudan küresel sermaye gruplarının ellerindedir. Keza 22 senelik AKP hükümetinin politikaları zaman içerisinde defalarca başkalaşım geçirmiş olsa dahi belli bir amaca hizmet ettiği su götürmez gerçektir.
Sırtlarına yükledikleri bu misyonun, kim ve kimlere hizmet ettiğini bir kenara koyarsak, Türk Milletine hizmet etmediği aşikardır.
Gelelim AKP - CHP flörtleşmesine;
Türkiye 31 Mart'ta mahalli idareler seçimine gitti ve CHP yıllar sonra sandıktan birinci parti olarak çıktı.
Seçim sonuçlarının resmileşmesinden sonra Ak Parti'de büyük bir deprem yada bir hezimet havası gözlemlemedim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimlerden hemen sonra 'siyasette yumuşama dönemi' olarak adlandırdığı güncel politikasını duyurdu ve nihayetinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i külliyeye davet etti.
Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın davetine icabet edebilmesi için Gezi Parkı tutuklularının salınması ve görüşmenin Çankaya Köşkü'nde gerçekleştirilmesi gerektiğini bildirse de, ikili arasındaki görüşme 2 Mayıs Perşembe gününde AKP genel merkezinde gerçekleşti. Ne Gezi tutukluları serbest kaldı, ne görüşme Çankaya Köşkünde gerçekleşti...
Görüşme sonunda yüzler gülüyordu, senelerce 'temiz siyaset' ve 'siyasette şeffaflık' ilkesini savunduğunu düşündüğümüz Özgür Özel, görüşme sonrasında ser verdi, sır vermedi...
Neo-liberal sol çevrelerin AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP genel başkanı Özel arasındaki görüşmelerin olumlu ve umut verici olduğunu düşünmeleri ya 'tarihsel aymazlıktır' yada çok iyi bildikleri siyasi romantizmdir.
22 senelik AKP iktidarının işlemiş olduğu bütün suçlar meşrulaştırılmıştır.
Ergenekon ve Balyoz davaları, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Kuleli Askeri Lisesi başta olmak üzere bütün askeri liselerin kapatılması ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin sigortası, Türk Silahlı Kuvvetlerine irticai faaliyetlere adı karışmış yüzlerce personelin sokulması ile Türk Silahlı Kuvvetleri'nin temellerinin çürütülme projesi meşrulaştırılmıştır.
5-6 Ekim Diyarbakır-Lice ve Muş- Varto'da eşzamanlı olarak kışkırtılan terör eylemleri, Nimet Çubukçu önderliğinde -bir grup milletvekili ile- bir güruhun Türk Silahlı Kuvvetleri Çamlıca Özel Bakım Merkezi'nde emekli paşalarımıza yaptıkları, rahmetli Saldıray Berk Paşa'nın genelkurmay başkanlığına giden yolunun nasıl kesildiği, 'çözüm süreci' adı altında 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında yaşanan Habur rezaleti göz ardı edilmiştir.
Tabiki bu olaylar 80'li yılların ortalarından, kronolojik olarak sıralanarak değerlendirilmesi gereken konulardır.
12 Eylül ve 28 Şubat Davaları da bu minvalde incelenmelidir.
Ana muhalefet partisi eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 10 Mart 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde sık sık dillendirdiği 'helalleşme' vurgusu, zaten 22 senelik ihaneti örtbas edeceklerinin habercisiydi.
2010'lu yıllarda dönemin başbakanı ve AKP genel başkanı sayın Erdoğan'ın 'askeri vesayet' ve defaatle öne sürdüğü darbe tehlikesi (!) de yapacaklarının teminatı idi.
Bugün, CHP'nin flört halinde olduğu iktidar partisi ile 'sivil anayasa' konusunda işbirliği yapacakları konusunda en ufak şüphe taşımıyorum şayet her iki partinin de aynı amaca hizmet ettiğini görmemek için kör olmak gerekir.
İktidar partisi, sarı muhalefet ve tarikatler 'sivil anayasa' ile, 66. maddeye saldırmaktan asla geri durmayacaklardır. Anayasamızın 66. Maddesinin önemi anayasamızın ilk 4 maddesi ile doğrudan ilintili olmasıdır ve hukuken bağımsız bir Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmesi gerekliliğini doğurur.
Tarım ve Kredi Kooperatifinde kontrolör olarak çalışmış -bence görevi asla haketmeyen- Kadir Özkaya'nın AYM Başkanı seçilmesi ile bu engel ortadan kaldırılmış gibi gözüküyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız bir anda Anayasa Mahkemesini tanımaya başladı da diyebiliriz.
Adnan Arda GÜLOVA
Kommentare